İsrail 7 Ekim’den bu yana Lübnan’ın güney sınırında, Hizbullah hedeflerine karşı beyaz fosfor kullandığını kabul ediyor.
Zehirli bir gaz olan fosfor, gözler ve akciğerler için zararlı ve aynı zamanda ciddi yanıklara neden olabiliyor. Bu nedenle de kullanımı uluslararası yasalarla sıkı bir şekilde düzenlenmekte.
İsrail ordusu, bu tartışmalı silahı, hem Gazze’deki hem de Lübnan’daki silahlı militanlara karşı uluslararası yasalar dahilinde kullandığını savunuyor.
Ancak insan hakları örgütleri bunun savaş suçu olarak soruşturulması gerektiği çağrısını yapıyor.
ABD, İsrail’in her iki bölge de beyaz fosfor kullanımı iddialarını araştıracaklarını söyledi.
İsrail ordusu, bu mühimmatı sivillerin de bulunduğu bölgelerde kullanmakla uluslararası yasaları mı çiğniyor? Yoksa savaşta buna hakları var mı?
‘Beyaz bir sis gibi yayılıyor’
Lübnan’ın güneyinde yaşayan 48 yaşındaki çiftçi Ali Ahmed Abu Samra, 19 Ekim 2023 günü kendisini yoğun beyaz duman bulutunun içinde buldu.
Samra o anları, “Kokusunun sarımsağa benzediğini söylüyorlar ama bundan çok daha kötüydü. Dayanılmaz bir kokuydu. Kanalizasyon kokusundan da kötü” diye anlatıyor.
815 derece sıcaklığa çıkabilen beyaz fosfor aynı zamanda son derecede zehirli bir gaz.
Dayra köyünden Ali yaşadıklarını, “Gözlerimizden yaş akmaya başladı. Ağzımızı ve burnumuzu bir parça ıslak bezle kapatmasaydık bugün hayatta olmayabilirdik” diye anlattı.
Gazze’deki savaşın başlangıcından bu yana, İsrail-Lübnan sınırında da gerilim arttı. Çatışmalar ve karşılıklı atılan bombalar nedeniyle her iki tarafta da sivil kayıplar yaşandı, binlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Hamas’ın müttefiki olan Hizbullah, elindeki savaşçı ve silah gücüyle, dünyadaki en güçlü devlet dışı aktörler arasında yer alıyor.
Hizbullah’ın İsrail’e yönelik roket ve insansız hava aracı (İHA) saldırılarına, İsrail ordusu, hava saldırıları ve top atışlarıyla karşılık verdi. Kullanılan silahlar arasında fosfor bombası da vardı.
Fosfor bombası havada patladığında oksijenle reaksiyona girerek yoğun bir sis perdesi oluşturuyor.
Bu sis perdesi, düşmanın görüşünü kısıtlayarak sahadaki silahlı birliklere neredeyse anında koruma sağlıyor.
Bu çok etkili ve belirli koşullar içinde yasalara uygun bir askeri taktik.
Ancak uluslararası hukuka göre silahlı çatışmada sivillerin korunması tüm taraflar için zorunlu.
Fosfor bombası geçen yüzyılda dünyanın büyük ordularının çoğu tarafından kullanıldı.
ABD Merkezî İstihbarat Teşkilatı’na (CIA) göre Sovyetler Birliği, İkinci Dünya Savaşı sırasında bunu yoğun bir şekilde kullandı.
ABD kendisi de bu kimyasalı 2004’te Irak’ta, ardından 2017’de IŞİD’e karşı Suriye ve Irak’ta kullandığını kabul etti.
İsrail de fosfor bombasını 2008-2009’da Gazze’ye düzenlenen saldırı sırasında kullandığını açıkladı.
Ancak Birlemiş Milletler, İsrail ordusunun bu silahı sivillerin sağlığını gözetmeden “sistematik” şekilde kullandığı sonucuna vardı. Bunun üzerine İsrail Silahlı Kuvvetleri 2013 yılında fosforu, sık kullanılan silahlar envanterinden çıkarılacağını vadetti.
Hizbullah savaşçılarının 2 ile 4 kişiden oluşan küçük birimler halinde hareket ettiği biliniyor.
Sınır bölgesinde sık ormanlık alanı siper olarak kullanarak, İsrail ordusuna sık sık füze ve roket fırlatıyorlar.
Onları sis içinde bırakmak İsrail ordusunu hedef almalarını önlemenin bir yolu olarak sunulabilir.
Ancak Lübnan tarafında çiftçilik yapan Ali, köyünün vurulduğu 10-19 Ekim tarihlerinde bölgede silahlı grupların bulunmadığını savunuyor.
Ali, “Hizbullah orada olsaydı, insanlar hedef olma korkusuyla onlara gitmelerini söylerdi” diyor ve ısrar ediyor:
“Hizbullah bölgede değildi”
BBC, söz konusu saldırı sırasında Dayra’da herhangi bir Lübnanlı silahlı grubun varlığını veya yokluğunu bağımsız kaynaklar üzerinden netleştiremedi.
Dayra’da saldırı günü olay yerine ilk ulaşan gönüllü tıbbi müdahale görevlisi Halid Qraitem oldu.
Halid müdahale anını, “Bilinci bulunmayan insanları tahliye etmeye başladık” diye anlatıyor. Ambulans görevlisi insanlara yardım ederken kendi ekibinin de ateş altında kaldığını söylüyor.
Halid, “Bize üç el bombası attılar. Ya insanları kurtarmamızı engellemek için ya da bizi korkutmak içindi” diyor.
Halid en az dokuz kişiyi Tire’deki İtalyan Hastanesine naklettiğini hatırlıyor. Onların arasında kendi babası İbrahim de vardı.
65 yaşındaki İbrahim, şiddetli nefes darlığı nedeniyle üç gün hastanede kaldı. Doktor Muhammed Mustafa, beyaz fosfora maruz kalmış birçok hastayı tedavi ettiğini söylüyor.
Dr. Mustafa, hastaların “şiddetli boğulma hissi, aşırı terleme, kronik kusma ve düzensiz kalp atışı” belirtileriyle hastaneye geldiğini anlatıyor:
“Sarımsak kokuyorlar. Kan sonuçları beyaz fosfora maruz kaldıklarını doğruladı.”
Üç ay sonra İbrahim’le buluşmaya gittiğimizde gözlerinin içi hâlâ kırmızıydı. Kollarında ve ayaklarında deri döküntüsü vardı ve soyulmalar göze çarpıyordu.
65 yaşındaki adam, doktorların kendisine bunun beyaz fosfordan kaynaklandığını söylediğini anlatıyor.
1970 yılından bu yana savaşlar yaşadıklarını söyleyen İbrahim, “Ama bu duruma benzeyen bir şey yok. Patlamalar evlerimizin çok yakınında oluyor” diyor.
İbrahim, kaçmaya çalışırken bir merminin arabasının altı metre yakınına düştüğünü, o anda üzerlerinde İsrail ordusuna İHA’lar bulunduğunu savunuyor.
İbrahim “Bizi görebiliyorlardı. Gelişi güzel ateş ediyorlardı” diyor.
Uluslararası Af Örgütü, Dayra’ya yapılan saldırının “savaş suçu olarak soruşturulması gerektiği” sonucunu açıkladı. Gerekçe olarak, “sivillerin yaşamı gözetilmeden yapılan saldırıda dokuz kişinin yaralanması” gösterildi.
İsrail ordusu ise beyaz fosforun sivillerin bulunduğu bölgede “dikkatsizce” kullanıldığı iddiası için BBC’ye açıklama yaptı.
Ordu açıklamasında, istisnalar dışında, yoğun nüfuslu bölgelerde beyaz fosfor kullanılmadığı iddia edildi. Açıklamada istisnai askeri durumlar üzerinde gizlilik bulunduğu ve bunların kamuoyuna açıklanmadığı kaydedildi.
Ali’nin köyüne yapılan saldırının haberleri önce internet üzerinden yayıldı.
İsrail ordusu beyaz fosforlu mühimmat kullandığı iddiasını önce reddetti. Ancak daha sonra bir U dönüşü ile “uluslararası yasalar dahilinde” bu mühimmatın kullanıldığını kabul etti.
BBC, eldeki kanıtlar üzerinden son altı ayda Dayra’da ve sınırdaki diğer üç köyde daha fosfor bombası kullanıldığını doğruladı.
Kfar Kila’da iki sivil yerleşkesinin arasına düşen bir mermi parçası, laboratuvarda test edildi.
BBC adına incelemeyi yapan ünlü kimya profesörü güvenlik endişesi nedeniyle isminin gizli kalmasını istedi.
Gaz maskesi ve tüm vücudunu kaplayan koruyucu kıyafet giyen profesör, metal parçanın iç kenarındaki koyu renkli yapışkan öbeği incelerken anlatıyor:
“Bu 155 mm’lik bir obüs mermisinin parçası. M825A1 işareti bunun beyaz fosfor içeren mühimmat olduğunu gösterir. Bu Amerikan yapımı” diyor.
Ünlü kimyagerin çakmak tuttuğu bir kalıntı anında alev alıyor:
“Bu malzemeyi yanarken ve cildinize yapışık haldeyken üzerinizden çıkarmaya çalıştığınızı hayal edin.”
Profesör 30 gün sonra bile beyaz fosfor kalıntılarının hala tutuşabildiğini söylüyor.
Ekim ayının üçüncü haftasındaki saldırıda yaralılara müdahale eden sağlıkçı Halid Qraitem, İsrail’i, insanları sınır bölgelerinden uzaklaştırmak için kasıtlı olarak beyaz fosfor kullanmakla suçluyor:
“ Zeytin ağaçlarını, avokado bahçelerini yakmak için ormanlık alanları bilinçli olarak fosforla bombalamaya başladılar.”
Halid’in iddialarına yanıt olarak İsrail ordusu şu yanıtı verdi:
“İsrail Silahlı Kuvvetleri, Lübnan’daki sivilleri sınırdan uzaklaştırmak için sis perdesi mermilerinin kullanıldığı yönündeki her türlü iddiayı tamamen reddediyor.”
İsrail kanunları çiğnedi mi?
Beyaz fosfor kimyasal silah olarak tanımlanmış değil ve “yangın çıkarıcı mühimmat” tanımı üzerinde bile tartışmalar devam ediyor.
Birleşmiş Milletler’in konvansiyonel silahlara ilişkin sözleşmesi (CCW), yangın çıkarmak veya insanları yakmak için tasarlanan silahlara yönelik kısıtlamalar getiriyor.
Bununla birlikte, İsrail’in de aralarında olduğu birçok ülke, sonunda yangına neden olsa dahi, fosforun sis amaçlı kullanılması halinde, bu yasa kapsamında değerlendirilemeyeceğini savunuyor.
Ancak İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) bu görüşe katılmıyor. Örgüt BM sözleşmesinde çok fazla “boşluk” olduğunu savunuyor.
HRW’den Ramzi Kaiss, sözleşmenin yangın çıkarıcı silahlar tanımında boşluklar olduğunu söylüyor:
“Ancak uluslararası hukuk kurallarına göre, çatışmalarda tüm taraflar, sivillerin zarar görmesini önlemek yükümlülüğünde. Özellikle de beyaz fosfor gibi mühimmatlar kullanıldığında.”
Bağımsız bir avukat ve askeri uzman Prof. Bill Boothby, İsrail’in uluslararası hukuku ihlal edip etmediğini tespit etmek noktasındaki sorunlardan birinin “delillerin çatışması” olduğunu söylüyor.
İsraillilerin fosforu çatışma sırasında bir sis perdesi oluşturmak için kullandığını savunduğunu söyleyen Prof. Boothby devam ediyor:
“Köylüler ise ortada savaşçı olmadığı için sis perdesi oluşturmanın bir meşruiyeti olmadığını savunuyor. Gerçekten beyaz fosforun kullanılmasının amacı bu muydu? Bunun cevabını bilmek, saldırıya karar verenlerin aklında ne olduğunu bilmek anlamına gelir.”
“Orantılı” saldırı kavramını da hatırlatan ve “verilen zararın, beklenen askeri kazanımlardan fazla olmaması” gerektiğini söyleyen Prof. Boothby bunun da yine saldırıya karar verenlerin ne düşündüğünü ve hedeflerinin ne olduğunu bilmeye dayandığını aktarıyor.
BBC’nin Dayra’daki hedeflerinin sorduğu İsrail ordusu, “Bunlar gizlidir ve açıklanamaz” yanıtını verdi.